EğitimEkonomi

Talep Yönetimi

Talep Yönetimi Politikaları

Talep yönetimi politikaları, bir ekonomideki toplam talep (AD) seviyesini etkilemeye yönelik çabalardır. İki ana talep yönetimi politikası türü şunlardır:

  • Para politikası
  • Maliye Politikası

Bir dereceye kadar döviz kuru, toplam talebi etkilemek için kullanılabilir, ancak uygulamada, toplam talebi etkilemek için nadiren bir araç olarak kullanılır. Önemli olan bir diğer dolaylı faktör de güvendir. Örneğin, siyasi çalkantı varsa ve insanlar ekonomi konusunda karamsarsa, herhangi bir talep yönetimi politikasının etkili olma olasılığı daha düşük olabilir. Hükümet/Merkez Bankası güveni artırabilirse, bu yatırımları teşvik etmeye ve tüketicileri harcamaya teşvik etmeye yardımcı olabilmektedir.

Politikalar ve Talep

Maliye politikası; hükümet harcamalarını ve vergilendirmeyi değiştirmeyi içerir. Bir durgunlukta, hükümet genişletici maliye politikası (“gevşek maliye politikası”) izleyebilmektedir ve AD’yi artırmaya çalışabilmektedir. Örneğin; gelir vergisinin düşürülmesi tüketicilere daha fazla gelir sağlayacak ve tüketici harcamalarında bir artışa yol açacaktır. Bu, AD’de bir artışa ve daha yüksek ekonomik büyümeye yol açmalıdır. Bir durgunlukta, otomatik dengeleyiciler de vardır (işsizlik yardımlarının ödenmesi ve daha az harcamadan daha düşük KDV’nin ödenmesi) Yüksek ekonomik büyüme döneminde, maliye politikasının “daha sıkı” olması gerekebilmektedir. Bu, daha yüksek vergi ve daha düşük harcama içermektedir. Ancak, maliye politikasının aşağıdakiler gibi birçok sınırlaması olduğunu akılda tutmakta fayda var:

  • Siyasi maliyetler. Enflasyonu azaltmak için hükümet gelir vergisini artırabilmektedir. Ancak bu politik olarak zor olacaktır.
  • Kalabalıklaşma (daha yüksek hükümet harcamaları, daha düşük özel sektör harcamalarına yol açabilmektedir)
  • Zaman gecikmesi (AD’yi artırmak için hükümet harcamalarını artırma kararının alınması zaman alır)

Devlet harcamaları ve vergiler üzerindeki etkiler ekonomik davranışı bozabilmektedir. AD’yi azaltmak için daha yüksek kurumlar vergisi, yabancı yatırımı caydırabilmektedir. Bu, ABD faiz oranlarındaki değişimi göstermektedir. 2002-2006’daki mini patlama sırasında, ekonomiyi kısmen yavaşlatmak için faiz oranları düşürülmüştür. Ancak kredi sıkışıklığı resesyona yol açınca; 2015/16’da ekonomi toparlanmaya başlayana kadar faiz oranları sert bir şekilde düşürüldü. Bir durgunlukta; daha düşük faiz oranları, tüketici harcamalarında ve yatırımlarında bir artışa yol açacak şekilde borçlanmayı daha ucuz hale getirmelidir. Daha düşük faiz oranları da döviz kurunun değerini düşürecek; ihracatı daha rekabetçi hale getirecek ve ihracat talebini artıracaktır.

Nicel Gevşeme

Bazı durumlarda, faiz oranlarının düşürülmesi harcamaları artırmada başarısız olabilmektedir. Örneğin; bir likidite tuzağında bankalar tüketicilere borç vermeye isteksiz olabilmektedir. Bu nedenle borç almak ucuz olsa bile  pratikte firmalar ve tüketiciler finansmana erişemezler. Bu nedenle, bu durumda, daha düşük faiz oranları etkisizdir.

Bu durumda talebi artırmak için Merkez Bankası niceliksel genişlemeye gidebilmektedir. Bu, elektronik olarak para yaratmayı ve fonları devlet tahvili satın almak için kullanmayı içerir. Bu, uzun vadeli faiz oranlarını düşürür ve para arzını artırır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu